Güncel Ekonomik Göstergeler ve Gezi

  Son günlerde ekonomi kulislerinde rüzgarın yönü değişmeye başladı. Kötümser senaryolar ve felaket uyarıları daha sık ve daha cesurca dile getirilir oldu. Türkiye açısından birkaç önemli ekonomik gelişme var ve bunları okuyup doğru yorumlamak sadece işletmeciler ve yöneticiler için değil, herkes için önemli.

Gezi olaylarının Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi malum. Bu olaylar ve kendi bakış açımdan çıkarımları ile ilgili bu bloğa bişeyler yazmamak için günlerdir dişlerimi sıkıyorum resmen. Çünkü içerik olarak bugüne dek oluşturduğum çizginin siyasete, politikaya kaymasını istemiyorum. Tüm olan biten hakkında nacizhane kendi algım var elbette ama ben daha geniş gözlüklerle bakabilmek ve karşıt görüşleri de anlayabilmek için son 3-4 gündür bana ters yönde düşünenlerin de fikirlerini okumaya videolarını seyretmeye, konuşmalarını dinlemeye gayret ediyorum. Bunu yaparken de ciddi zorlanıyorum çünkü bir kısmı aklı ve mantığı olanların dayanabileceği türden değil.


Her kesim tarafından anlaşılması gereken şu ki, bir ülkeyi yalanlarla, çarpıtılmış istatistiklerle, zorlama yorumlarla yönetemezsiniz. Bu şekilde belki kendi seçmeninizi kandırabilir ve günü kurtarabilirsiniz ama kaçınılmaz son kaçınılmaz olarak gelecektir. Türkiye'nin içinde olduğu ve çok saygın ekonomi yazarlarına göre, daha derinine gireceği ekonomik problemler için son olayları sorumlu göstermek yanıltma çabası, faiz lobisi filan gibi dış mihraklar aramak ise komiktir. Türkiye'nin içinde bulunduğu durum ki birazdan daha ayrıntılı ifade edeceğim, çok uzun dönemli siyasi tercihlerin ve rant politikalarının ürünüdür. Maalesef halk için değil, belli çıkar kesimleri için kararlar, kanunlar çıkarılması ve haksız, adaletsiz uygulamalar ne bu ülkede ne de dünyada yeni değil. Bize özgü de değil. Daha önceki hükümetlerde yoktu da şimdi ortaya çıkmış da değil. Ancak bunların hiçbiri olduğu gerçeğini değiştirmez ve haklı göstermez.

İşsizlik rakamlarına bakıyorum şüpheli, GSYİH verilerine bakıyorum, açıklamaları dinliyorum artış oranları dolara endeksli, 3 kat arttı dedikleri kişi başına gelir %40 filan arttmış. IMF'ye borç konusu ise karikatür dergilerine girecek türden. Açıklama yapanların IMF'nin tam olarak ne anlama geldiğini bile bildiğini sanmıyorum. IMF bir tür bankadır ve işinize gelirse kendi şartlarına göre size kaynak sağlar. Ekonominizi bu kadar dış kaynağa bağımlı hale getirmeniz IMF nin problemi değildir. IMF ye olan borcu kapatmak eğer başka bir yerden kat ve kat fazla dış borç almıyorsanız iyidir. Bu; A bankasına 10.000 TL borcu olan aile reisinin, bu borcu B bankasından 30.000 TL alarak kapatması ve evde A bankasına artık borcumuz yok beyanını ev ahalisinin yaşa varol diye alkışlamasına benziyor.

Ekonomi ve ülke yönetimi ile ilgili bir başka dikkat çekici özellik ise olanların 2 farklı şekilde ifade edilmesi: eğer olumlu bir şey olmuşsa bu yöneticilerin başarısı, olumsuz birşey varsa muhakkak bir dış sebep bulunuyor. Eğer benzin fiyatları artıyorsa muhakkak döviz kurları ve petrol varil fiyatları, düşmüşse hükümetin başarısı. Eğer enflasyon düşükse muhakkak istikrarlı ekonomik yönetim, yüksekse dış etkenler. Geçtiğimiz günlerde FED genişletici para politikasına devam etmeyeceğini ve 2014 başına dek kademeli olarak para arzını azaltacağını duyurdu. Bu, bütün dünya piyasalarında faizlerin yukarı çıkması ve doların yükselişi ile karşılık buldu. Elbette Türkiye'de de. Şu an hükümet yetkilileri bu sebepleri söyleyerek durum izahı yapıyorlarsa o zaman geçen bir kaç yıldaki ekonomik iyimserliğin ve yüksek sıcak para girişinin de kendi harika yönetimlerinden değil, tüm dünyadaki gelişmiş ülkelerin durgunluğundan ve genişletici para politikalarından kaynaklandığını da anlatmalılar.

Ülkemizin enerji dışa bağımlılığı malum. İhracattaki sıkıntıları ve ihracatının önemli miktarda ithalata bağlı olması da. Yıllardır içinde bulunduğmuz yüksek dış borç da kaçınılmaz bir gerçek. Ancak bir ülkenin tüm kamu kuruluşlarını özelleştiriyor ve özelleştirme dairesini kapatacak, yani artık satılacak birşey bırakmayacak kadar satım yoluyla dış kaynak alıyorsanız o zaman dış borç yükünü de biraz hafifletmeniz beklenir. Hem bunu yapıp hem de dış borcu 3'e katlıyorsanız şişirilmiş bir büyüme elde ettiniz, bu büyümenin pozitif taraflarını bol reklamla lanse ettiniz ancak gerçek yüzünü hiç anlatmadınız demektir. Yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelir, elde edilmesi gereken gelir uçurumuna hiç girmiyorum. Eğer kendi evinizi 2-3 yıllık kira geliri karşılığında satmaya razıysanız, o bedelleri de normal karşılayabilirsiniz.

Şimdi yeni bir küresel girişim de ülkemizin önüne çıktı. ABD yapabildiği her ülke ile STA yani serbest ticaret anlaşmaları yapıyor. Kendi ekonomisinin büyüklüğü ve yaptırım gücünü kullanarak da bunu çok önemli bir seviyeye taşıdılar. ABD nin son hedefi AB ile bir anlaşma yapmak. ABD ve AB arasındaki ticaret günlük 3 Milyar dolar civarındaymış. Dünyadaki ticaretin neredeyse yarısı.

Bakın Osman hocam Dünya gazetesindeki yazısında hangi ek bilgileri vermiş :

"ABD aynı zamanda Asya-Pasifik ülkeleriyle de STA görüşmeleri yapıyor. Avustralya, Brunei Darussalam, Kanada, Şile, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam ile ABD Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması adı altında görüşülürken Nisan 2013 tarihinde bu görüşmelere Japonya'nın da dahil edilmesi gündeme alındı. ABD'nin zaten bu ülkeler dışında Bahreyn, Kolombiya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, El salvador, Guatemala, Honduras İsrail, Ürdün, Kore, Fas, Nikaragua, Umman, Panama, Peru ile anlaşmaları var. Bilin bakalım bu kadar ülkeye AB ülkeleri de eklenince ABD ile ticaret anlaşması kalmayan dışarda kim kalıyor?
Eğer bilemedinizse ayıp vallahi! Hemen göze batanlar arasında Çin yok, Hindistan yok. Başka? Sahra-altı Afrika ülkeleri yok. Irak ve Suriye yok. Ha! Bir de Türkiye yok."


Satılacak kamu malı bile olmayan, Ar-Ge dönüşümünü tamamlamamış, hala emek yoğun ve ithalat bağımlı çalışan ülkemin en önemli pazarına diğer ülkeler de gümrük duvarsız girecek artık. Etkilerini, ne olup biteceğini göreceğiz. Buna bir de FED açıklaması sonrası son verilen parasal genişlemeler ve Türkiye'yi bugüne dek rahatlatan yüksek sıcak para girişinin son bulacak olması öngörüsünü ekleyin. 

Elbette denklemler bu kadar basit değil, elbette yüzlerce farklı değişken var hesabın içinde. Ekonomi yönetiminde de; istikrar için en azından olumlu gayret gösterdiğini ve diğer siyasi kararlardan ve rant ekonomisine feda edilen tutarlardan arındırılmış olarak görece iyi idare edildiğini söylemek gerekir.

Ancak olanı biteni gizlemek, olumlu ve olumsuz olaylar için yanlış atıflarla insanları yanıltmak, pembe tablolar çizerek anlamsız hedefler vermek benim yönetim anlayışıma ters. Acı da olsa, tatlı da olsa herşeyin gerçekçi olması gerektiğini düşünüyorum. 

Dünya gazetesinde Mehmet Uğur Civelek'in yazılarını takip etmenizi ve genel bakışı yakalamaya çalışmanızı tavsiye ediyorum. Osman hoca ile ilgili zaten birşey dememe gerek yok. 

Gerçeği görmenin tek yolu yanlı, kasıtlı yayınlardan ne yönde olursa olsun uzak durmak ve mutlaka birkaç karşıt görüşü de değerlendirmektir. Ancak ilk şart olarak gerçeği görmek istemek gerekir!

0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaşın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

S3