Salaklar, Uyanıklar ve Kurallar


Hepimiz yönetimin bazı kurallar ve düzenlemeler getirmeden yapılamayacağını biliyoruz.

İş yerinde de, evde de işlerin daha iyi yürümesi için bazı kurallar ve kısıtlamalar listesinin içinde yaşamak zorundayız. Ancak kuralların konulma amacı bazen o kadar saçma oluyor ki bunlara uyulmasını beklemek ahmaklığa giriyor. Bu tip kural örneklerinden devlet kurumlarında bolca var.

Bazı kurallar ve düzenlemeler de o kadar yanlış ve sığ görüşlerle yorumlanıyor ve uygulanıyor ki; konulma amacı ne kadar isabetli ve iyi niyetli olsa da sonucu sinirli insanlar ya da lüzumsuz bürokrasi olabiliyor.

Tüm bunların önüne geçmenin tek bir yolu var. Bu kural ve düzenlemeleri belirli zamanlarda gözden geçirmek. Bunları bir tanrı buyruğuymuş gibi sorgulamadan nesilden nesile geçirmek yerine akıl ve mantık süzgecinde yeniden süzüp her seferinde iyileştirmek.


Ama bu dediğim gölgesinden korkan basiretsiz yöneticilerle olmaz tabi. Yaptığı işin öncelikle hizmet olduğu ve insanların hayatını kolaylaştırmanın işinin önemli bir parçası olduğunu bilen yöneticiler gerek.

Yöneticiyle de bitmiyor iş. Bir de bilinçli yönetilen lazım bize. Ben meslek hayatımda da, 5 yıl içinde bulunduğum ordu kurumunda da çok sayıda karşılaştım; bazen bir kuralın gerçekten çok gereksiz ya da saçma olduğunu biliyorsunuz ama en hafif tabiri ile "salağın biri" çıkıp öyle birşey yapıyor ki 1000 akıllının yıllarca eziyet çekmesine neden oluyor.

Bir de salaklığından değil, çakallığından kuralları sabote edenler ve esnetenler var. Bunlar kendilerini "uyanık" olarak görüyorlar.

Şimdi size 2014 yılında hemen tüm gazetelerde yayınlanan bir haberden bahsedeyim:








Hollanda'da bir belediye, vatandaşlarına hizmetin kalitesini arttırmak için bir düzenleme yapıyor. Eğer belediye vatandaşından gelen bir dilekçeye 4 hafta içinde yanıt veremezse vatandaşa 1260 € ödeme yapmayı taahhüt ediyor.

Ne kadar güzel ve insana değer veren bir uygulama değil mi?

Aynı ülkede mülklerde gürültü vb. gibi problemler çıkması ve yangın gerekliliklerine uyulması ile ilgili de düzenlemeler ve idari cezalar var. Bunlar da çok önemli ve gerekli değil mi?

Hollandalılar da böyle düşünüyordu. Ta ki, 2009 yılında bir Türk ile tanışana kadar. Haberi aynen aktarıyorum:

"Hollanda Dortrecht'de belediye, Kayserili Mustafa Karaşahin'e sahibi olduğu 19 dairedeki sorunlar nedeniyle 2009'da para cezası kesti. Sahibi olduğu dairelerde gürültü şikayetleri ve yangın yönetmeliklerine uyulmadığı tespitleri vardı. Ödeme yapılmayınca ceza faiziyle 300 bin Euro'ya ulaştı. Belediye de bazı dairelere el koyup icrada sattı. Mustafa Karaşahin intikam için belediyeye günde 70 dilekçe yazmaya başladı. Hollanda'da belediyeler 4 haftada yanıtlamadıkları her dilekçe için yazana 1260 Euro ceza ödüyor. Mustafa Karaşahin 2 yılda 3500 dilekçe gönderdi. Belediye sırf bu iş için 3 kişi çalıştırdı ama cevaplamaya yetişemedi. 

 118 bin kişinin yaşadığı şehirde belediyeye gelen taleplerin üçte ikisinin Karaşahin'e ait olduğunu söyleyen Belediye Sözcüsü Mark Benjamin “Taleplerin büyük bölümü onu hiç ilgilendirmiyor bile. Kimi soruları da hiç cevap bile gerektirmiyor. Kimileri de ciddi arşiv araştırması gerektiriyor. Kimileri de hukuki bilgiler olduğu için uzmanlara sormak lazım” dedi. Karaşahin gönderdiği dilekçelerde bazen 42 numaralı binada kim oturuyor, bu binada kaç kişi kayıtlı, hangi koşullar altında restoran açmaya izin veriyorsunuz veya 32 numaralı binada yeteri kadar yangın önlemi alındı mı, kentte kaç kişi üniversite mezunu, kimlerin diploması var gibi sorular yer alıyor.

Belediye yanıtlanmamış dilekçeler için Karaşahin'e bugüne kadar 10 bin Euro ödedi. Ama Karaşahin'in alacağı 500 bin Euro'yu buldu. Belediye mahkemeye gitti. Mahkeme Karaşahin'e günde 2 dilekçe yazma hakkı verdi ve fazladan yazacağı her dilekçe için 1 gün hapis yatacağı yönünde karar aldı. Bunun üzerine Hollanda'da "dilekçe hakkının engellenmesi" tartışması başladı. Karaşahin ise, hapse atarlarsa daha fazla vaktim olur, günde 100 dilekçe yazarım diyor."


Şimdi bu habere gülelim mi, ağlayalım mı?

Türk dostumuza aferin diyeniniz var mı? Vay be zekaya ve azme bak diyeniniz?

Bu olay Türkiye'de olsa bir aklı evvel çıkıp belediyenin 4 haftada cevap vermesini gerektiren ya da para ödemesini gerektiren maddeleri iptal eder konuyu kökünden çözerdi. Geri kalan 117.999 vatandaşın hakları ise o aklı evveli ilgilendirmezdi. Ya da mahkeme herkes için en fazla 1 dilekçe hakkı verir, böylece günde birkaç soru sorması gereken olursa önüne aklına bile gelmeyen bir engel koymuş olurdu. Ne acı ki ülkemde bu adamın cezasının affını okusak ya da belediyeden bir hamili yakını olduğundan ceza bile almadığını bilsek hiç garipsemezdik.

Avrupa'da konan düzenleme ve yasaların bu tip zaaflarından yararlanan ve bu nedenle ciddi sıkıntı yaratan "Türk" hikayesi çok duydum ne yazık ki. Kafamız böyle şeylere acayip çalışıyor.

Şimdi bu hikayeden yola çıkarak yukarıdaki giriş kısmına geri dönelim. Kural ve düzenlemeleri "moto-mot" uygulamak ve uygulamadan mantık ve sağduyuyu çıkarmak bana akıl karı gelmiyor. Hollanda belediyesinin hatası bu. Bu hata her kurumda, her boyutta yeniden ve yeniden yapılıyor.

Vatandaş lehine böyle bir düzenleme yapmışsın ama bir vatandaşın bunu kötüye kullandığı ve suistimal ettiği çok açık. Ver cevap yazıcılarına yetkiyi. Birinin bu şekilde hareketini görünce cevaplamayıp bir formla amirlerine iletsinler. Dilekçe yazana;

 "Yazdığınız dilekçelerin cevap alma hakkına değil, bu hakkı suistimal etmeye yönelik olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle size belediyemizden cevap yazılmayacak ve ödeme yapılmayacaktır. Lütfen konuyla ilgili mahkemeye başvurunuz" yazılı bir mektup gönder.


Bu kadar basit. 2 yıl 3500 dilekçe ve ilave 3 kişi çalıştırmak. Üstüne mahkemelik olmak. Ciddi ciddi yüzlerce dilekçe için araştırma yapmak, hukukçulara danışmak. Ne için? Böyle bir kural konduğu ve hiç istisna tanımlanmadığı için. Ne için? Kurala saldırılara açıkça cevap verilmediği için?



Her sistemin kendini düşmanlarına karşı koruma hakkı olduğuna inanıyorum ben. İnanıyorum ama bu konu da; sistemi/rejimi korumak adına yapılan despotluklara, insan hakları ihlallerine hatta hapse atmalara ve katliamlara kadar gidiyor. Bir şekilde yapılan usulsüzlük ve hak ihlalini insani sınırların içinde tutmalı ve sağlam gerekçelere dayandırmalıyız. Aksi halde işini yapmayan belediyeler de bu koruma hakkını suistimal etmeye başlarlar ve bu tartışma başka bir boyutta uzar gider.

Özetle; bir kuralı sadece konmuş olduğu için düşünmeden kabul etmeyin. Kural / düzenleme çok küçük bir suistimal olasılığını önlemek için genele eziyet eder durumda olmasın. Askeri mantıkta kuralları en aptallar için koyup akıllıları kaçırmayın. Suistimal durumlarında kuralları esnetmek ve kontrollü olarak dışına çıkmaktan ya da suistimali cezalandırmaktan kaçınmayın. 

Noktayı da Mustafa Nafi koysun ve desin ki bize; aslolan iyi niyet, dürüstlük ve içtenliktir. Bunlar yoksa bir kural ve düzenlemeden bahsetmek komiktir:

“Saf âdem odur ki tahrir-i kaideden umar medet,
Cümle kaideyi rezil eden değil mi ki zihniyet?
Halisane tanzimi dahi ifrat eyler suiniyet.
Gam kanunla bitseydi çeker miydi beşer hep eziyet?”

Daha önce bu dörtlüğü paylaşıp açıklamıştım. Tekrarına gerek yok. Yeterince Türkçe sanırım...

Son olarak; eğer bir yasak / kural koyuyorsanız. Uymayanlar için etkili bir cezayı da hazırlayın :)



Haber için:

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27189765.asp
http://www.gazetevatan.com/belediyeyi-dilekce-manyagi-yapti--677448-dunya/


0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaşın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

S3