Geri Tepme Etkisi (Backfire Effect)


      Eskiden bir sebeple bir yeri ziyaret eder, biriyle tanışır ve onun hikayesini öğrenip "nereden nereye" derdik kendi kendimize. Hiç umulmadık bir yerde tanıştığınız umulmadık bir kişi, sizi bambaşka dünyalara taşırdı. Yeni birşey öğrenir, bir konuda fikir sahibi olur ya da tamamen yabancı birinin hikayesinden kendi öykümüze alıntılar yapardık.

    Dijital hayatta aynı şeyler farklı şekilde oluyor. Dün çok sevdiğim biriyle yaptığım bir sohbet bana fikir ayrılıkları ve önyargılarla ilgili bir ufuk açtı. O ufukta internet denizinde gezerken önce birkaç önemli teori ve araştırmaya, sonra da Cemal Tunçdemir imzalı yazılara vardı yolum. Nereden nereye dedim kendi kendime.

    Amerika bülteni diye bir sitede çıkıyor yazıları ve anladığım kadarı ile Amerika ile ilgili haberler yapan bir Türk gazetesi bu. Kendisiyle önce bu yazının temel konusu olan "Back - fire effect" teorisi ile ilgili oldukça doyurucu yazısı ile tanıştım. Ancak sonra, "İsrailli ve Filistinli hainler" yazısı ile birbirine karşı sarsılmaz bir nefret önyargısı taşıyan iki düşman halk içerisindeki, beni çok etkileyen, hikayelerle tanıştırdı beni. Aşağıdaki linklerden yukarıda bahsettiğim tüm yazılara ulaşabilirsiniz.

    Şimdi gelelim konumuza;


    İnsan beyninin kısayollarla çalıştığı ve sürekli düşünmek ve sorgulamak yerine hemen etiketlemek, kategorilemek ve emin olmak eğilimine sahip olduğuna önceki yazılarda değinmiştim. 2006 yılında yapılan bilimsel bir araştırma bu konuya ve özellikle insanların çok yanlış olsa da bazı fikirlerin ya da insanların arkasından gitmeye devam etmesine ışık tutacak nitelikte. Çalışmadan ilginç sonuçlar çıkmış;

    Bir konuda kesin ve keskin hüküm sahibi bir grup deneğe fikirlerinin hatalı / yanlış olduğunu gösteren çok sağlam deliller sunulmuş. Red edilemeyecek kesinlikte bariz gerçekler önlerinde olmasına rağmen bu kişilerin çok büyük bir çoğunluğunun fikirlerini değiştirmediği, hatta daha da fanatikçe savunduğu görülmüş. Bu o kadar ileri boyutta ki, örneğin, dönemin Amerika başkanı Bush'un Irak'taki kitle imha silahları sözlerine inanan deneklere, doğrudan Bush'un kendisinin itirafı gösterildiğinde bile fikirleri değişmiyor.

    "Back - fire effect", "Karşı saldırı etkisi" ("Geri Tepme Etkisi") dedikleri ve aşağıdaki linklerden detayına ulaşabileceğiniz, birçok bilimsel çalışma ile desteklenen etki çok kabaca bu.


    Şöyle bir düşününce, yakın geçmişte yaşanan toplumsal olayları gözden geçirip "ötekileşmiş" kutupların, kendi düşüncelerinin aksindeki tüm gerçekleri nasıl görmezden geldiklerini hatırlamak mümkün. Birinin inandığı liderin açıkça yalancı, düzenbaz hatta hain olduğunu ispatlasanız da, bu konuda aksi hükmü kesinleşmiş kişilerin düşüncelerine nüfuz edemiyorsunuz.

    Bir kitle yalan birşeye bir kere inandıysa, aksini söyleyen her kanıt onların yalan bilgiye olan bağlılığını arttırıyor. Çünkü bunun aksi beynin konforunu bozmak ve tutarsız hale gelmek demektir. Aslına bakarsanız ortaçağ Avrupa tarihi bu teoremin en güçlü örneklerinden biridir. Bir yalana inanan / inandıran kilise ve bağlı kitle bilimsel gerçeklere yüzyıllarca direnmiş ve bu uğurda nice canlara zulmetmeyi de gayet normal ve gerekli görmüştür.

    Diğer bir araştırmadan çıkan bir başka çarpıcı gerçek ise şu; eğitimli kişiler "inandıkları" bilgiyi değiştirmeye eğitimsiz kişilere oranla daha dirençliler. Sanırım onlar, inandıkları bilginin, eğitimleri, algıları, mantıkları ile zaman içinde oluşturdukları mutlak rasyonel bilgi olduğu sanrısına ve sanal özgüvenine de sahipler. Yanıldıklarını kabul etmeleri de daha zor.



   Böyle bir etkinin farkında olmak birçok açıdan çok önemli. Öncelikle kendi farkındalığımızı ve bu etkinin bizi ne kadar etkilediğini sorgulamak gerek. Çünkü bu etki altında olmak bilimden ve gerçeklerden uzaklaşmak, kabullere ve zanlara bağımlı olmak anlamına geliyor. İkinci olarak; eğer yönetim ile ilgili bir pozisyonda iseniz, üstlerinizin ya da astlarınızın davranışlarını anlamlandırmanız ve yorumlamanız açısından çok önemli.

    Bilim bir kez daha insanoğlunun sandığı gibi rasyonel, mantıksal olmadığını, daha ziyade temel kaygı ve duygu durumlarına göre karar aldığını göstermiş oldu. Birinin, inandığı bir konuda, çok açık deliller getirilmesine rağmen fikrini değiştirmeyecek oluşu, hele de eğitimli insanların bu konuda daha ısrarcı oluşu bana göre dehşet verici bir gerçek. Zira ben de herkes gibi insanların delillere ve bilime göre hareket edeceklerini, özellikle kendilerinden çağdaş ve demokrasiye uygun hareketleri görece daha çok beklediğimiz eğitimli kesimin bu konuda öncülük edeceğine inanmak istiyorum.

Ama inanmak istemek gerçeği değiştirmiyor...

O zaman insanı böyle bir etki ile davranmaya iten dinamikleri anlamak ve buna rağmen ne yapılabileceğini çözmek gerek.

Kök nedenlerden bir tanesinin insanın düşünmeme isteği olduğunu biliyoruz. İnsan sürekli sorgulayıp yorulacak düşünsel güce sahip değil. Günlük hayatını devam ettirmek için bile binlerce ön kabul ile otomatikleşmiş şekilde hareket etmek zorunda. Bu harika bir özellik aslında ama istisnasız her konuda yapılınca bir kere ezberlenen ön kabulün değiştirilmesi çok zor oluyor. "Bir önyargıyı kırmak atomu parçalamaktan daha zordur" diyen Einstein'ın kulakları çınlasın. Özellikle detayına çok hakim olmadığımız politik konularda yarım yamalak ya da yanlış bilgilerle donanıyor, bunları mutlak doğru, bunların karşıtı ifadeleri ise "bizimkilere" saldırmak için uydurulmuş yalanlar olarak etiketleyip kaldırıyoruz. Bunun aksi olması için her bireyin karmaşık bilgiyi tam olarak alması, karşı bilgilerle kıyaslaması ve her seferinde bir karar verme sorumluluğuna girmesi gerekli.

İkinci neden yukarıda yazdığım "bizimkiler" ifadesinde gizli. Bir şekilde gruplaşmış topluluklarda yanlış şeye inanmak da, yanlış olanı doğru zannetmek de çok daha yaygın. Konuyu biraz daha açalım:

Gruplaşmış topluluktan şunu kastediyorum; ortak herhangi bir payda yüzünden, örneğin; "Adanalılık", "Beşiktaşlılık", "Muhafazakarlık" gibi, çevre ortamına göre kutuplaşıp ayrılmış ve kendini diğerlerinden farklı gören insan grupları vardır. İşte bu tip yoğunlaşmalar beraberinde birçok problemi de getirir. Öncelikle bu grubun üyeleri grubunun inancını sorgulamaksızın benimser ve karşıt düşünceleri de sorgulamaksızın reddeder. Aksi durumda bu öznel grubun dışında kalacaktır çünkü. Ayrıca, diğer taraf iç/dış düşmanlar ya da onların yardımcıları olarak hissedildiğinden, karşı grupların güçlenmemesi gerekir. Bunun için de doğruya yanlışa bakılmaksızın ne gerekirse yapılmalıdır. O yüzden, böyle kutuplaşmaların olduğu, vatandaşlık yerine "ümmetçilik", "particilik", "yandaşlık" kültürlerinin olduğu her ülke, aynı nispette demokrasiden uzak, yolsuzluk ve ahlaksızlığa yakındır. Bir zaman sonra bu kutuplaşmış grubun liderleri kaçınılmaz olarak temsil ettikleri grubun gücünün tadına varacak, küstahlaşacak ve açık yolsuzluklarını ve adaletsizliklerini bile kendi gruplarını güçlendirmek amacı ile mecburen yapılan meşru işler olarak göreceklerdir. Böyle bir düşünce setine, daha doğrusu, düşünmeme setine sahip birisi, kendi grubundan gelen bilgiyi mutlak doğru kabul edip karşıt tüm bilgileri yok saymaya çok daha yatkın olacaktır.

Biraz düşünün bakalım, tanıdık geliyor mu yukarıda yazılanlar? Bilim kati olarak bunu söylüyor, Kur'an insanlara fırkalara, tarikatlara, yollara bölünmemelerini, Allah'ın çeşitliliği sevdiğini öğütlüyor, pratik bilgilerimiz "yurttaşlık" bilincinin egemen olduğu ülkelerde insanların birbirine saygılı, adalet duygusunun yüksek olduğunu, kutuplaşmış olanlarda ise yolsuzluk ve adaletsizliğin tavan yaptığını açıkça gösteriyor.

Şimdi kök nedenlere biraz daha yakınız.

Elbette bunlarıda dallandırıp açmak mümkün ama her zamanki gibi bir konu ile ilgili sadece bilgi sahibi olup aktarmakla bırakmamaya, çözüm yolları üzerine de düşünmeye çalışıyorum. Eğer önümüzdeki problem yukarıdaki iki kök nedenin bir bileşiminden oluşuyorsa ne yapabiliriz?

* Öncelikle kendimizi bu kutuplaşma eğiliminden kurtarmak, yönetmesi daha zor olsa da, daha fazla emek ve çaba gerektirse de farklılıkları, karşıt düşünceleri, kısacası Tanrı'nın da sevdiği çeşitliliği kucaklamak gerek. İşletme içinde bu tip gruplaşmalara müsade etmemek ya da en azından körüklememek gerek.

Voltaire'in dediği gibi : "Düşüncelerinizden nefret ediyorum ama onları ifade edebilme özgürlüğünüz için hayatımı verebilirim". 

* Sonra işletmenin, okulun, aile eğitiminin her noktasında bilimsel düşünmeyi, kanıtsız, karşı teoremlerce test edilmemiş bilgiyi mutlak doğru kabul etmeme ilkesini güçlendirip desteklemek gerekli. Hani kök neden analizleri filan gibi sakız gibi gevelediğimiz konular var ya, işte onları gerçek kurumsal kültür haline getirmenin uzun ve zahmetli yolundan yürümeyi göze almamız lazım.

Lazım da, gelin bunu bir de bu yolda yürümeye çalışanlara sorun. Mantık çerçevesi içinde olmayan, kulaktan dolma, yarım yamakalak ve birbiriyle alakasız bir çok bilgi parçasını birleştirip ezberlemiş ve bunları sanki doğrularmış gibi üstelik de bağıra çağıra, hakaret ederek ve aşağılayarak anlatan insanlarla çevriliyiz.

Youtube da Itri ve Dede efendi dinliyordum, bir ara videoların altındaki yorumlara göz atayım dedim. Aman efendim, bunlar Atatürk tarafından yasaklanan Osmanlı değerleri diyerek Batı müziğini aşağılayan mı ararsınız, Osmanlı tarihi, Cumhuriyet tarihi, sanat tarihi, musiki gibi uzmanlık alanlarını yarım ve yanlış bir bilgi çorbası yapıp anlamsız yorumlar çıkaran mı ararsınız, klasik müzik ile Türk Musikisini kıyaslamaya kalkan mı ararsınız, hepsi var. Hem de öyle bir var ki, arada yorumlayanların yorumlarını bilimsel olarak düzeltip ispat ve belgeleriyle cevap yazmaya çalışan birkaç zavallınının mağduriyetini görünce, bildiğini "doğru" zanneden cahil insanların yukarıda anlatılan "back fire effect / karşı saldırı etkisine" nasıl kapıldıklarının en güzel örnekleri de var. Mesele doğrunun ne olduğunu anlamak değil çünkü. Adam doğrunun ne olduğunu zaten çok emin şekilde bildiğinden artık anlamasına gerek yok. Tartışma ortamı demek, tartışarak doğruyu bulmak değil, yanlış bilen ya da kasıtla yalan bilgi veren aşağılık, şerefsiz düşmanı gömmek, mahvetmek ve ağzının payını vermek ortamı demek onlar için.

Şeyh Edebali Osman beye verdiği öğütte şöyle diyor:

"3 insana acıyın; itibar görürken itibarını kaybedene, zengin iken muhtaç duruma düşene ve cahiller arasındaki alime"

Bilimsel ve analitik düşünebilme yeteneğinin işletme içerisinde "gerçekten" oluşturulması meselesi benim çok emek verdiğim işlerden biridir. Ama ne yalan söyleyeyim, ümitsizliğe çok düştüğüm, olmaz bu iş dediğim ve devam için çok duygusal emek harcadığım işlerden de biridir. Bazen doğru bilgiye ulaşmak, bazen de doğru olduğundan emin oldukları bir konuda yeniden değerlendirmeye davet etmek tam bir zulüme dönüşür.

Bu konuda problemi bir ortak düşman yapıp aynı tarafta olduğumuz mesajını vermek, yukarıda belirttiğim gruplaşmayı kırmak ve insanları ortak paydada toplayıp birlikte çözüm aramak her zaman etkilidir. Ama ne kimsenin yıldızlaşıp bütün alkışı almasına, ne de kimsenin yerin dibine girmesine izin vermeyeceksiniz.

Allah gani gani sabır da verirse, bir müddet sonra ekip reaksiyon vermeye ve düşünce setini anlamaya başlayacaktır.

Zaten bu şekilde düşünen ve çalışan bir ekibiniz varsa da, gidip acilen kurban filan kesin, fakirleri doyurun ve bol bol şükredin derim...

Son söz olarak; çalışmalardan çıkarmamız gereken asıl mesaj şu;

Bir kişinin ya da gurubun inancına doğrudan etki eden, direk tersini savunan girişimler sadece karşı tarafın direncini arttıracak bir etki yapıyor. O halde esas çözümü, değiştirmek, eleştirmek istediğimiz görüşe, inanca doğrudan değil dolaylı olarak etki etmeye çalışmak ve karşı direnci alevlendirmeden, yavaşça düşüncelere ve gönüllere nüfuz etmek olduğunu söyleyebiliriz. Aksi, ne kadar bilimsel olsanız, doğruyu söyleseniz ve haklı olsanız da sonucun ters olmasını sağlayacaktır...


http://tarihnutku.blogspot.com.tr/2016/02/backfire-effect-ve-backfire-effecte.html
http://www.karar.com/gundem-haberleri/1100-akademisyen-ve-backfire-effect-uzerine-67255#
http://amerikabulteni.com/2013/10/22/sosyal-medya-yalanlarina-nicin-inaniyoruz/
http://www.dartmouth.edu/~nyhan/nyhan-reifler.pdf
*AYC 

0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaşın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

S3