Gerçek suretin altındadır!
Gönderen
Murat TURAN
zaman:
Pazar, Eylül 21, 2014
Kurum kültürü ile ilgili bir yazı yazmak var kafamda uzun süredir. Kurum kültürü ile ilgili bu sayfalarda çok şey yazdım, çok konuştum. Ama hala bir fırsatını bulup yüksek lisans bitirme projem olan "Örgütsel vatandaşlık" kavramı ile ilgili bir yazı hazırlayamadım.
Aslına bakarsanız yeni işim zihinsel enerjimi öyle alıyor ki, uzun süredir bırakın o yazıyı hiçbirşey yazamıyorum. Bir kez daha anladım ki bu blog ya da buna benzer ilave projeleri yürütmek için insana bir miktar zihinsel enerji kalması gerekiyormuş. Şu an işim kolay. Kendime ait ve pek kimsenin okumadığı bir blog burası. Canım isterse yazıyor istemezse aylarca dokunmuyorum. Bir beklenti yok. Okuyuculardan gelen ya da para kazanma mecburiyetinden kaynaklı bir baskı da yok.
Hal böyle olunca ben, kafam yazmaya hazır olana ya da gerçekten yazmaya değer birşey bulana dek bekleyebiliyorum. Bunun ayırdına varınca, bu işi para kazanmak için yapsaydım ve her hafta bir makale yazmak zorunda olsaydım işin ne kadar zor olacağını da düşünmeden edemiyorum. İş dünyası, yönetim vb. konularda okuyuculara içerik sağlayan onlarca sitenin neden o kadar populist ve içi boş yazılarla dolu olduğu da daha net anlaşılıyor benim için. Kolay değil çünkü sürekli sizi etkileyecek ve "vay bee" dedirtecek bir sırrı ifşa etmek.
Kişisel merakım gereği arada göz atıyorum bu tip sitelere. "Linkedln" gibi platformlardan da yağmur gibi yağıyor benzeri makaleler. Çoğu, "bilmemnenin 10 kuralı....." ya da "neden böyle şöyle...." başlıklarıyla sunuluyor. İçerikler genellikle boş ve amaç açıkça okuyucunun dikkatini çekmek ve internet tabiri ile "hit" almak.
Birkaçını okuduktan sonra şöyle bir kanaate vardım; aslında kimsenin bişey bildiği yok, sadece olana bakıyor ve çok kısıtlı bir zamanda ve çok özel koşullarla gerçekleşmiş bir başarıyı, başarının altın kuralları diye paketliyorlar. Anlamanız değil inanmanız bekleniyor.
Örnek vereyim ki daha iyi anlayalım:
Büyük iletişim devi Nokia'nın yok oluşu ile ilgili makaleler okuyalım. Ana fikir, Nokia'nın kullanıcının nabzını tutamadığı, Android'in geleceğini görmediği ve inatla kendi işletim sistemi konseptinde ısrar ettiği için rakiplerine ezildiği üzerine döner. Mesaj da genellikle, tüketiciyi ve onun beklentilerini doğru anlamak ve yeri gelince doğru kararı vermek üzerinedir. Nokia üst yönetiminin yapamadığı gibi yani.
Aynı platformlarda Apple'ın başarı hikayesini okursanız şunu görürsünüz; Apple kendine has arayüz ve işletim sisteminde ısrar etmiştir. Androidin gelişimiyle hiç ilgilenmemiş, bilakis ona direk rakip olarak devam etmiştir. Kullanıcıların mevcut beklentilerini anlamanın ötesine geçmiş, onlarda yeni gereklilikler uyandırmıştır. Steve Jobs'un devrimsel görüşleri ve olağan üstü liderliği bunda etkendir. Steve Jobs geleceği görmüş ve çok iyi liderlik ederek bunu ekip ruhu haline getirip başarıya ulaşmıştır. O halde başarının anahtarı "Steve'in 10 özelliği..." vb. yazılarla tüm dünyanın hizmetine sunulabilir.
Benim baktığım pencereden bu anlatılanlar hiç böyle görünmüyor. Ya benim gözlerimde bir problem var ya da onların gördükleri, görmek istediklerinden ibaret. Çünkü daha önce birçok kez batmanın eşiğine gelen ve "tutturamasa" şu an uçuk başarısız fikirlerini derslerde anlatacağımız Steve Jobs bir tür ilah haline getiriliyor. Android bu kadar başarılı olmasa ya da kendi sistemleri kullanıcılar tarafından sevilse cep telefonu pazarında açık ara ezici bir üstünlüğü olacak Nokia'nın berbat yönetildiğinden bahsediyoruz.
Yani biz, birşey olup bittikten sonra arkasından şöyleydi böyleydi diye ahkam kesiyoruz. Bundan genellemeler çıkartıp başarı formulleri oluşturuyoruz. Bunu yaparken de olayın o sonla bitmesini sağlayan onlarca dinamiği göz ardı ediyoruz.
Hayatta hiçbirşey o kadar basit değil maalesef. Eğer iyi bir yönetici olmak ve doğru kararları vermekse niyetiniz, bu yazıları feyz almak ve kişisel algınıza birşeyler katmak için okuyorsanız, onlara bir daha bakın. Bu sefer sorgulayan ve daha fazlasını isteyen gözlerle bakın. Başarıların ve başarısızlıkların arkasındaki diğer dinamikleri ve şans faktörünü de görmeye çalışın. O zaman kendi algınıza daha değerli bir katkı yapabilirsiniz.
Bir dahaki yazımın konusu kurum kültürü mesela. Bu konuda çok az kişi benim kadar kaynak okumuş ve araştırma yapmıştır sanırım. Ama iş onu gerçeğe döndürmeye ve şekillendirmeye gelince, işin ne kadar çok dinamiği olduğu ve irili ufaklı kaç bin problemle karşılaşılabileceğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Keşke işletmenin bir yerine "Doğru kurum kültürü şöyledir:...." ve "Kurum kültürünü iyileştirmenin yolları..." yazılarını büyük büyük assaydım ve bunu okuyan çalışanlar hoop diye o formata girseydi...
Olmuyor işte öyle.... Olmasın da zaten.
Hayatta hemen hemen her zaman gerçek suretin altındadır. Dışarıdan görünene değil, öze inmek gerek. 10 kere neden neden diye sorup kök nedene inin diyoruz ya hani. Onun gibi...
Not: Ha bu arada, ben Steve Jobs ve onun temsil ettiği inanç sistemini çok beğenirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder