Hepimizin aradığı şey bu değil mi?
Hazır bir formül ya da yapılacaklar listesi olsa, bunları gerçekleştirip mutlak başarıyı elde etsek ve bu sırrı bizden başka pek kimse de bilmese ki önemli ve övünebilir olsak!
İnsan kendisi için başarıyı bile tanımlayamazken, neyin gerçekten onu mutlu edeceğini ayırt edemezken, sürekli başarı ve mutluluk peşinde koşması ne kadar garip. Bu yazıda da belirttiğim üzere, herkesin başarı ve mutluluk algısı değişken. Hatta hayat sürecinde tekil insan için de değişken. Ama üzülmeyin, en azından iş hayatınız için başarının ve mutluluğun formülünü açıklıyorum:
İş yaşamında başarı ve mutluluğu ben iki ana bölüme ayırdım; bu yazı ve devamında gelecek olanla her ikisini de paylaşacağım.
- Katkım ne olmalı sorusunu sormak
- 3 boyutlu yönetim ilkelerini bilmek
Katkı meselesi :
İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde son 50 yıldaki gibi düşünmedi diyor üstad Peter Drucker. Çünkü eski çağlardan beri insanların büyük çoğunluğu ne iş yapacağını merak etmiyor, üzerinde kafa yormuyor ve kendisine söyleneni, söylendiği şekilde yaparak yaşıyordu. "Ne katkı yapmalıyım?" sorusunu sormaları gerekmiyordu çünkü ne katkı yapacakları kendilerine söyleniyordu. Yakın geçmişe kadar en eğitimli beyaz yaka personeller bile kariyer planları için şirketlerin personel bölümlerine bel bağlamışlardı. ( Klasik Drucker, HBR Yayınları, s.15) Bu yaklaşım hızla değişse de hala özellikle eski jenerasyon kuşağına mensup insanlarda etkilerini sürdürüyor.
Artık insanların kendilerine ve işlerine bakışları değişti. Yeni nesil kendilerine ne yapmaları gerektiğinin söylenmesini istemiyor. "Ben ne yapmak istiyorum, ne olmak istiyorum" soruları sorulmaya başlandı. Ancak bu soruların da sıkıntılı bir yanı var. Zira hayatta ve iş yaşamındaki mutluluk kişinin kendi istediğini, kendi istediği şekilde yapması ile elde edilemiyor. Kendi isteklerimiz ile işletmeninkileri paralel kılmak zorundayız. "Kişinin istediği şeyi yapmasının katkı sunmaya, kendini tatmin etmeye ve başarıya yol açacağına inanan insanların çok azı bu üçünden herhangi birisini elde etti" diyerek özetliyor bu durumu Drucker.
Öyleyse bu konuda dengeyi kurmak için soruyu başka şekilde sormalı ve yanıtlarını aramalıyız. Özellikle günümüzde oranı giderek artan bilgi işçileri için geçerli olmak üzere, tüm çalışanların kendisine "Katkım ne olacak?" sorusunu sormaları gerekiyor. Yanıtı için ise üç önemli noktayı göz önünde tutmalıyız: Durum neyi gerektiriyor?, Kendi özelliklerim, güçlerim, değerlerim ile bu durumun gerektirdiği için ne yapabilirim? ve Fark yaratmak için ne yapabilirim?
Büyük liderlerin ya da başarılı yöneticilerin hayatları, ilkeleri vs. anlatan kitapların binlercesini kitapçılarda bulabilirsiniz. Ama ben size çok daha basit ve etkili bir sır vereyim : İyi liderlerin, yöneticilerin, çalışanların en önemli ortak özellikleri "Fark yaratmalarıdır". Bu insanlar içlerinde bulundukları durumu anlar, yapılması gerekenleri düşünür ve kendilerinin bir fark yaratabileceği alanlar bulurlar. Projenin illa Türkiye'yi düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyeti ilan etmek gibi devasa boyutlarda olması gerekmiyor. Küçük küçük başarılarla işinizde bir fark yaratın. Sizin orada olmanızla olmamanız arasında bir fark olsun ve ihtiyacı doğrultusunda işletmenize katkı sağlayın.
Yakın geçmişte sevdiğim ve saydığım bir yakınım önemli bir terfi fırsatı ile karşı karşıya geldi. Kendi kariyeri için önemli bir adımdı ve kendisini buna hazır hissediyordu. İkili sohbetlerimizde ise bana yeni pozisyonun ne kadar yüksek maaşlı olduğundan ya da nasıl prestij kazanacağından bahsetmiyordu. O pozisyonun gerekleri nedir diye sorguluyordu. O gerekler benim yapıma ve tarzıma uygun mu diye düşünüyordu ve nihayetinde eğer o pozisyonu alırsa hangi noktalara eğilebileceğini, nerelerin aksadığını ya da nerelerde fark yaratacak küçük başarılar elde edebileceğini düşünüyordu. Farkında olmadan bana da önemli bir ders ve tecrübe vermiş oldu.
Yukarıda yazılanların özeti işte budur. İşin neyi gerektirdiği ve sizin neyi verebileceğiniz zaten baştan uyuşmuyorsa başarı elde edemezsiniz. Bunlar uyuşuyor ancak sizin eyleme geçecek, atalet ile mücadele edip değişimi yaratacak gücünüz ve enerjiniz yoksa yine yaptığınız işte sivrilemezsiniz. Bazen mavi yaka çalışanlarımdan seri üretimdekiler kendi yetenekleri ile yaptıkları işin basitliğinin örtüşmediğinden yakınıyorlar. Haklılar da. Ama işletme onların yeteneklerine göre yeni ve değişik iş pozisyonları yaratamaz. İşletmenin neye ihtiyacı olduğu ve bunun karşılığında size ne vaadettiği çoğu kez nettir ve size uymuyorsa değişmesi gereken işletme değildir.
Eğer yeterince şanslıysanız seveceğiniz ve eyleme geçip fark yaratmanızın önünde anlamsız bürokratik ya da psikolojik engeller olmayan bir işte çalışabilirsiniz. Ancak hayatınızda hiçbir zaman işlerin süt liman olmayacağını, hayatı keyifli kılanın belli dozda mücadele olduğunu da unutmamak gerek. "Başarının çalışmadan önce geldiği tek yer sözlüktür" akılda tutun...
Katkı yapabileceğiniz noktaları belirledikten sonra kendiniz 18 aylık bir iş planı hazırlayın. Sormanız gereken soru "Önümüzdeki bir buçuk yıl içinde fark yaratacak sonuçları nerede ve nasıl elde edebilirim?" şeklinde olmalıdır ve cevabın bir kaç önemli kriteri vardır: hedefiniz iddialı olmalı ama aynı zamanda mantık sınırları içerisinde kalmalıdır. "Elde edilemeyecek - ya da ancak çok da mümkün olmayan koşullar altında elde edilebilecek - sonuçlara niyetlenmek iddialı olmak değil, budala olmaktır." diyor Drucker ( Klasik Drucker, HBR Yayınları, s.16). İkinci kriter; sonuçlar işletme için anlamlı olmalıdır ve son olarak bu sonuçlar mümkün olduğunca ölçülebilir olmalıdır. Bu kriterlere göre belirlenen buçuk yıllık bir plan otomatik olarak size bir eylem planı yaratacak ve işletmeye katkı sağlamanızı çok kolaylaştıracaktır.
Özetle işletme ihtiyaçları ile kendi yeteneklerinizi eşleştirip fark yaratacak değişimlerle katkı sağlamak işinizde başarının ve mutluluğun yarısıdır. Bir sonrali yazıda kalan yarısını da anlatmaya çalışacağım...
Tabi bu yazdıklarım dışında bazı alternatif başarı formülleri de var :
0 yorum:
Yorum Gönder