Yetki Budalası

"Henderson, yönetim stilinle ilgili konuşmamız gerek"
 
Büyük ikramiye kazanan köylüye sormuşlar:

- "Bu kadar parayla ne yapacaksın?",

- "Bundan sonra soğanın sadece cücüğünü yiyeceğim" demiş.

Hepimiz kendi algı ve görgümüze göre hayatımızı rahatlatmak ve daha bol imkanlarla yaşamak istiyoruz. Bunun için de içimizde daha fazla güce sahip olmak için bir arzu var.

Güç yaratacak herşey nefsimizi büyük bir kuvvetle kendine çekiyor ve bu o kadar güçlü ki, çoğu zaman, ne akıl ne de vicdan önünde durabiliyor. Bütün insanlık tarihi güce sahip olma çatışmasının tarihi aslında. Şirket içi dengeler, ilişkilerimizdeki davranışlarımız, toplum içindeki statüler hep bu güç dengeleri ile ilgili.

Gücün en kısa yolu para olsa da, yetki, makam, sözünüzün dinlenmesi, otorite sahibi olma gibi arzular da gücün başka formları ve hepsine sahip olmak ile ilgili güçlü dürtümüz hep aynı amaca hizmet ediyor.

Ancak güç sahibi olmanın bazı şartları da var. Eğer bu şartlara sahip olmadan güce sahip olursanız sonuçları hem kendiniz hem de çevreniz için yıkıcı oluyor.

Atatürk nedir?



Tasavvuf ilminde ileride olduğumu söyleyemem.

Benimki daha çok kişisel merak ve okuyup dinlediklerimden elde edilmiş kulak dolgunluğudur. Bu ilimde ilerlemek çok daha yoğun zahmet ister. Ama bugüne dek okuyup anladıklarımdan süzdüklerim bende şöyle bir dem bıraktı:

Zerre ne ise alem de odur...

Tanrı öyle kusursuz ve akılalmaz bir yaratış mucizesi yapmıştır ki, küçücük bir atomun yapısı ve içinde olanlarla koskoca evren aynı şablona sahiptir. On üzeri sayılarla ifade edilen astronomik boyutta neler oluyorsa on üzeri eksi ile ifade edilen mikro altı düzeyde de aynı şeyler olmaktadır.

Bugün astronomi bilimi evrenin sırlarıyla ilgili bize 50 yıl öncesine göre çok daha geniş bilgi sunuyor. Artık yldızların, kara deliklerin, galaksilerin nasıl oluştuğunu biliyoruz. Evrenin her yerindeki gaz ve toz halindeki madde belirli şartlar ile bir araya geliyor ve küçük bir kütle oluşturuyor. Milyonlarca yıl içinde yerçekimi bu kütleyi giderek büyütüyor ve sıkıştırıyor. En sonunda bu kütle yine içeriğinde doğru bileşenler varsa ve yeteri kadar sıkıştıysa bir anda alevleniyor ve bir yıldıza dönüşüyor. Milyonlarca yıl boyunca, milyonlarca santigrat derecede yanan bir yıldıza.

Ama bunun da bir ömrü var. Yıldız zamanla kendi kendini yiyor, önce devasa boyutlara büyüyor ve sonra büyük bir patlama ile bir kara delik haline geliyor. Bugün bilim adamları, kara deliklerin evrenin varlığının ve devamının önemli bir parçası olduğunu, dengeleri bir arada tutan muazzam bir güç yarattıklarını biliyor.  Tabi ki ne her kütle yıldız oluyor ne de her yıldız kara delik. Hepsi için uygun şartların bir araya gelmesi gerekli.

İşte bunun aynısı, bana göre daha küçük ölçeklele dünyada da oluyor.

1881 - 1910 lu yıllar arasında Atatürk bir gaz ve toz bulutuydu bence. Ama bir yıldızın doğuşuna tanıklık ediyordu dünya farkında olmadan. Zamanla içinde bulunduğu sıkıntı ve zorluklar onu pişirdi, ısıttı ve sıkıştırdı. Hamurunda yıldız mayası vardı ama tıpkı büyük ölçeklisi gibi, bir anda parlamaya başlamadan önce tam olarak doğru süre boyunca sıkışması ve olgunlaşması gerekiyordu. 1919 yılları civarında evrimini tamamladı ve bir güneş oldu dünya için. Alev alev yanıyor, etrafını aydınlatıyor ve balçıkla sıvanamıyordu.

Her yıldız gibi o da görevini tamamladı ve büyük bir patlama ile yaşamı sonlandı. Bu patlama tüm dünyada acı ve gözyaşına neden olmuştu. Arkasında da her büyük yıldız gibi kocaman bir kara delik bıraktı.

Bu yıldız ölümlerinin anlatmadığım mucizevi bir yanı daha var ama...

Her yıldız kara delik olurken yaşadığı o müthiş patlama ile evrene muazzam miktarda enerji ve madde saçıyor ve sonraki gezegen ve yıldız oluşumlarının hammaddesini sağlıyor.

Atatürk de öyle yaptı. Arkasına baktığımızda karanlıktan başka birşey görünmüyor ama ben biliyorum ki bir yerlerde o yıldız tozları yeni güneşler yaratmak için sıkışmaya devam ediyor. Yeterince sıkıldığımızda aniden alevlenip ışıklar saçmaya başlayacaklar. Tıpkı binlercesinin Cumhuriyet tarihi boyunca tüm karanlığa rağmen ışık saçtığı gibi. Birçoğu da doğru zaman ve basınca dek beklemeye devam ediyorlar.

Şimdi söyleyin bana; evrenin çoğu karanlık mıdır yoksa evren yıldızlarla mı doludur?

Bu nereden baktığınıza ve ne gördüğünüze bağlı.  

http://inspirationseek.com/supernova/



Birine işkence yapabilir misiniz?

 
Size emir verilse, acılar içinde bağırmasını izleyerek birine işkence yapabilir misiniz?

Yok, kesinlikle yapamam, biri yaparken bakamam bile demeden önce iyi düşünün...

Çünkü yaparsınız. Hem de bundan bir suçluluk bile duymadan yaparsınız...

Milgram deneylerini duydunuz mu bilmiyorum. Duymadıysanız az sonra okuyacaklarınız ilginizi çekebilir. Benim deneylerle tanışmam uzun süre önce oldu ve yazılarımda bazı alıntılar da yaptım, ama şimdi biraz daha derinlemesine bakıp yönetim bilimi açısından ne ifade ettiğini irdelemek istiyorum.

Nobel ödülü nasıl alınır?


Şimdi burada; "Nobel ödülü almanın 5 kuralı" ya da "Başarılı olmak için dikkat edilmesi gereken 10 şey" başlıklı bir yazı yazsam sanırım okunma rekorları kırar.

Sosyal medyanın balon haber kategorisinde en tepede hep bu altın öğüt yazılarını bulabilirsiniz. İçerik hazırlayıcılar ne zaman dara düşse hemen bunlardan bir tane patlatır ya da önceden patlamış olan birini tekrar şişirip sürerler.

Hepimize acil başarı lazım.

Daha doğrusu, acilen o başarının beraberinde getirecekleri lazım; para, makam, ünlü olmak gibi...

Çünkü bize öğretildiği kadarı ile hepimiz bu dünyaya "başarılı" olmak için geldik ve uyanık olup en çabuk yoldan başarıya "sahip olmamız" gerekmekte. Popüler kültür hep başarı hikayeleri yazıp onları över ve herkes bu başarı ile gelen yan ürünleri "elde etmek" için yaşar.

İnsanın varoluş amacı hedonizm olabilir mi? Erich Fromm işte tam bu noktada bizi bir kez durup düşünmeye davet ediyor.

Nedir hedonizm?   

Teröre kurban gidenler beni affedin!



İnsanoğlunu anlamak zor.

Bu kadar pisliğin, vahşetin ve şerefsizliğin de, bu kadar muhteşem sanat eserlerinin, müziğin, sevginin, aşkın da aynı varlıktan çıkabiliyor olmasını Tanrı'nın bir mucizesi sayabilirim sadece.

Bir insan hangi ahlak düzeninde, hangi dini emre uyarak, hangi amaç ya da yüksek ülkü için habersiz, masum birini katledebilir anlayamıyorum. Bir insan beyni bunun için nasıl şartlandırılır, hangi ilaç, hangi uyuşturucu bunu yapabilir anlayamıyorum. Bir insanın beyni çocukluğundan itibaren yıkansa bile, tam o tetiği çekecekken, insanlığı ve vicdanı devreye giremez mi? Allah tarafından bu kadar duygu ve algıyla yaratılmış insan, sebep olduğu tarifsiz acıyı görmezden gelebilir mi?

Paylaşın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

S3