Nobel ödülü nasıl alınır?


Şimdi burada; "Nobel ödülü almanın 5 kuralı" ya da "Başarılı olmak için dikkat edilmesi gereken 10 şey" başlıklı bir yazı yazsam sanırım okunma rekorları kırar.

Sosyal medyanın balon haber kategorisinde en tepede hep bu altın öğüt yazılarını bulabilirsiniz. İçerik hazırlayıcılar ne zaman dara düşse hemen bunlardan bir tane patlatır ya da önceden patlamış olan birini tekrar şişirip sürerler.

Hepimize acil başarı lazım.

Daha doğrusu, acilen o başarının beraberinde getirecekleri lazım; para, makam, ünlü olmak gibi...

Çünkü bize öğretildiği kadarı ile hepimiz bu dünyaya "başarılı" olmak için geldik ve uyanık olup en çabuk yoldan başarıya "sahip olmamız" gerekmekte. Popüler kültür hep başarı hikayeleri yazıp onları över ve herkes bu başarı ile gelen yan ürünleri "elde etmek" için yaşar.

İnsanın varoluş amacı hedonizm olabilir mi? Erich Fromm işte tam bu noktada bizi bir kez durup düşünmeye davet ediyor.

Nedir hedonizm?   


"Hazcılık veya Hedonizm, Kirene Okulu'nun, yani Sokrates'in öğrencisi Aristippos'un (M.Ö. 435-355) öğretisidir. Hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüş." (https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazcılık)

Taa 2500 yıl evvel ortaya atılmış bu görüş ve günümüz dünyasında da, adı bu şekilde anılmasa da, yaygın felsefe budur. Her insan hazzını arttırma peşinde koşmalıdır ve bunun da en kolay yolu para sahibi olmaktır. Buna giden her yol mübahtır ve kendilerine başka bir hikaye anlatsalar da 21. yüzyılda insanların büyük çoğunluğunun dini budur.

İşte bu yüzden hepimiz başarının esas anahtarını kaçırıyoruz... "Sebat"

Artık çok nadir bir erdem oldu sebat sahibi olmak. Yani zorluklara direnmek, emek ve çaba harcamaya devam etmek. Birçok başarısızlık ya da engelle karşılaşsanız da yine de inatla yürümek. Gençler "müdür" olmak istiyor, "şarkıcı" olmak istiyor, "yazar" olmak istiyor. Ama dikkat edin, sadece olmak istiyor. Yani aslında bunları olarak başarı yakalamak ve bu başarının yan getirileri ile de hazzı arttırmak istiyor. 

"İyi bir yönetici olmak için ne yapmam gerekir?" diye soruyor genç bir dostum.  "Olma" diyorum ben ona. YAP. Yani yönetici olmak istiyorsan, yönetmeye başla hemen. Kendini, çevrendekileri, sana bağlı çalışanları. Yazar olmak isteme, YAZ. Mozart besteci olmak istemedi, beste yaptı sadece. İyi yazarların hepsi sürekli yazdı, yazdı, yazdı. Bıkmadan, usanmadan, oldum mu acaba artık demeden yazdı. Ünlü bir yazar olduktan sonra da yazdılar. Binbir türlü bunalım ve sıkıntının içinde yazdılar. Binlerce nüshayı çöpe atarak ve en iyisini oluşturmak için gayret ederek yazdılar. Newton'un ilk aklına gelmesi ile "Principia" kitabında yerçekimini yazması arasında 21 sene var. Aziz Sancar'ın 1970 yılında moleküler biyoloji doktorasına başlaması ile 2015 yılında Nobel ödülü alması arasında tam 45 yıl. Emekle, çabayla, sebat edip inatla devam ederek geçen 45 yıl.

Biz ise 45 yıl harcamaya niyetli değiliz. Sadece sonuç bizim olsun istiyoruz. 

Olmak istemek ile birşeyi yapmak istemek arasındaki fark işte bu. Birinde sonuçlara odaklanarak sabırsızca bir an önce başarı arzusu, diğerinde ise sonuçtan bağımsız o işi yapıyor olmanın hazzı, aşkı var. Erich Fromm'un "Sahip olmak ya da olmak" kitabında harika şekilde anlattığı ikilem bu ve bana göre başarının gerçek ve tek yolu. 

Kur'an ne diyor bu konuda ona da bakalım:

"Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allah’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” (Al-i İmran suresi 3/200)

"Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur." (Necm suresi, 39. Ayet)

İnsanın kaderi onun ameline bağlanmıştır diyor yüce kitap ve birçok yerde Allah'ın sabır ve sebat gösterenlerle birlikte olacağı yazıyor. 

Eğitim hayatımıza bakalım. Nihayi amaç sınavı geçmek olduğu için öğrencilerin çoğu bir şekilde yetecek bilgiye "sahip olmayı" ister. Ezberler ve sınavı geçer. Halbuki öğrenmek emek ve çaba gerektirecek, sorgulama, anlama, içselleştirme süreçlerinden geçecektir. Ama bırakın yıllar sonrayı, sadece 2-3 gün sonra ezberlediğiniz herşey uçup gidecek fakat öğrendikleriniz ömür boyu sizinle beraber gelecektir.

Yöneticilik açısından en belirgin nokta ise yönetim erkine, otoriteye "sahip olmak" isteği ile "otoriter" olmak farkında ortaya çıkar. Eğer "olduysanız" o halde bu otorite içinizden bir bilgi ya da tecrübeye değil dışsal bir nesneye bağlıdır. Üniformanıza, omzunuzda pirinçten yapılma yıldızlara, odanızın girişindeki müdür tabelasına gibi. Bunun öyle olup olmadığını anlamanın en kolay yolu, size yetki ve otorite veren dışsal nesneleri kaybettiğiniz an insanların size hala saygı duyup duymadıklarıdır. İçselleşmemiş ve altı doludurulmamış yetki ve otorite her zaman, her mevkiide sırıtır, eğreti durur. Ama diğer türlüsü yine yıllarca sürecek çaba, gayret, kendini yetiştirme, sebat vs. gerektireceğinden günümüz insanının buna vakti yoktur ve içsel olan da dışsal olan da neticede aynı maaşı almaktadır. İşte bu yüzden hemen tüm gençlerimiz "müdür" olmak ister ama bunun için ödenmesi gerekli bedeli ödemeyi aklından bile geçirmez.

Faşizm, diktatörlük, kapitalizm gibi tüm sistemler tamamen bir şekilde sahip olma"ya dayanır ve sonuçları yıkıcıdır. Çünkü insan doğasına aykırıdır ve Kur'an'da da belirtildiği gibi aslında insana ait değildir. İnsanın varoluş amacına uygun şekilde "aşk" ile iş görmesi ve sonucun, eğer gelirse, sonradan gelmesi gerekir. Aksi egonun, nefsin tatmini çalışmasından başka birşey değildir.

O halde ne olduğunuzu belirleyen "ne için sebat edip gayret gösterdiğinizdir". Bu, neye sahip olduğunuzu ya da olacağınızı garantilemez ama ne olduğunuzu size anlatır.


İnanın ve sebat edin. Hiçbir iyi ödül kolaylıkla kazanılmaz ve bugünkü sıkıntı ve gayretiniz yarın size, diğeri gibi birkaç günde uçan ve sürekli tatminsiz olanın yerine çok daha derin bir haz verecektir. O nobel ödülleri, bilimsel keşifler, hikaye edilip uydurulduğu gibi ani gelen bir aydınlanma, bir ilham ya da elma düşmesi ile değil kararlılık ve sıkı çalışma ile elde edildi.

Mevlana birşeyin dünyevi aşk mı manevi aşk mı olduğunu anlamaya ilişkin mihenk taşını önümüze koymuş; "Eğer sahip olduğunuz anda anlamını yitiriyor ve başkasını ya da daha fazlasını istiyorsanız dünyevidir, eğer sahip olmaya doyamıyor ve asla anlamını kaybetmiyorsa gerçektir, manevidir" Peşinden koşmanın hayatı anlamlı kılacağı aşk da budur.


O yüzden sevgili genç arkadaşlarım, birşeyi olmak istemeyin, gidin ve olun. Sebat edin ki hak olarak vaad edilen kurtuluşa eresiniz... Burada kurtuluştan maksat, aşk ile yapacağınız kendinizi adayacağınız işi bulmak ve onda gerçekten ustalaşmaktır. O zaman başarı da, ünvan da, para da gelir. Gelmese de zaten bunlar diğerinin yanında çok önemsizdir... 


Yukarıdakiler inandırıcı gelmediyse hem size hem de kendime arada bir aşağıdaki örnekleri hatırlatmam gerekli. En zor gelen anlarda dönüp bunları okuyabilirsiniz:

* Harry Potter serisinin ünlü yazarı J.K Rowling ilk kitap yayınlanmadan önce tam 12 yapımcı tarafından reddedildi ve o 13. yü de denedi.
* Amerikalı ünlü şair Emily Dickinson 1800 den fazla şiir yazmış ancak sağken bunların sadece 10 tanesi yayınlanmaya değer görülmüştü, ama o yazmayı hiç bırakmadı.
* KFC adıyla bilinen ünlü kızarmış tavuk zincirinin çok gizli formülünün sahibi Colonel Sanders KFC den önce tam 1009 kez başka restaurantlarca red edilmiştir.
* Beethoven'ın öğretmenleri beste konusunda çok kötü olduğunu ve asla kemanla başarı sağlayamayacağını düşünüyorlardı
* Charlie Chaplin bir çok kez Holywood patronları tarafından beceriksiz olduğu ve o tarz bir oyunculuğun satmayacağı gerekçesiyle red edildi.
* Wright kardeşler başarılı bir uçuş yapmadan önce yüzlerce başarısız ve acılı deneme yapmak zorunda kalmışlardı.
* Walt Disney çalıştığı gazetenin editörü tarafından "hiç hayal gücü ve iyi fikri olmadığı" için kovulmuştu
* Şu an tabloları milyonlarca dolara satılan Vincent Van Gogh sağlığında sadece bir tablo satabilmişti, o da çok küçük bir para karşılığında bir arkadaşına. Ama o resim yapmayı hiç bırakmadı.
*Thomas Edison başarılı olarak bir ampul yapana dek 1000 den fazla başarısız deneme yapmıştı.

Bu örnektekilerin hiçbirinin aklında "bişey olmak" ya da bir ünvan yoktu. Onlar sadece kalplerinde olanı yapmaya inatla, ısrarla, her türlü hakaret ve engellemeye rağmen ve gerekirse binlerce kez devam ettiler. Şimdi her birini, tüm dünya, ölümlerinden onlarca yıl sonra bile efsane olarak anıyor. 

Daha fazla ünlü başarısızlık slaytı için:
http://slendersuzie.com/the-rewards-of-perseverance-persistence-and-patience/

0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaşın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

S3