Peki ne yapmıştı Taylor?
O zamanlar giderek artan; daha fazla üretmek zorunda olma baskısı ve karşılığındaki vasıfsız işçiler gerçeği yöneticilerle işçiler arasındaki ilişkiyi giderek geriyordu. Sürekli daha fazla baskı altına alınan işçi sınıfının yakın zamanda isyan edeceği, yıllık 3000 saati aşan çalışma zorlamasına dayanamayacağı öngörüleri yapılıyordu. İşte Taylor'un üretkenliğe katkıları, hala eğitim eksikliklerinin devam etmesine rağmen, ortalama işçinin daha fazla çıktı alabilmesine ve daha az çalışarak nispeten daha iyi gelir elde edebilmesine yaramıştı.
Bugün verimlilik ile ilgili çalışmalar hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor, ancak güncel problem 150 yıl öncekinden çok daha zor ve karmaşık. Peter Drucker'ın bir kitabında* konu ile ilgili sorduğu sorular üzerine düşünmek zorundayız:
" Son 40 yılda hemşire sayısı neredeyse 3 kat arttığı ve yatan hasta sayısı yarı yarıya düştüğü halde neden hala hemşire hizmeti sıkıntısı çekiliyor?"
" Bilgisayarlar ve yazı makineleri hayatımıza bu kadar girdiği ve bu derece teknolojik olduğu halde neden ofis çalışması saatleri azalacağına giderek artıyor?"
Bu ve buna benzer soruların yanıtları neredeyse birbiriyle aynı. Drucker kitabında hemşirelerin artık üzerinde eğitim aldıkları asli görevlerinden çok, "malpraksis**" uygulamaları olmasın, dava açılmasın, detaylı kayıtlar oluşturulsun diye ve sigorta işlemleri, faturalar için bilgisayarda veri girişi uygulamaları yaptığını belirtiyor. Benzer şekilde ofis elemanları eski teknoloji ile 1 günde işlenecek veriyi bilgisayar gibi ekipmanlarla birkaç saatte işleyebilecek durumdalar, ancak veri çeşidi ve miktarı öyle çoğaldı ki, ofis araçlarının teknolojisi ile artık çok az ofis çalışanına ihtiyaç duyulacağı endişesi çoktan gerçek dışı olduğunu kanıtlamış durumda. Satış saha temsilcileri zamanlarının üçte birini yeni müşteri aramak yerine rapor hazırlamakla geçiriyorlar.
Kendi uzmanlıklarına odaklı çalışıyorlardı yani. Ancak çok yönlülük diye tabir ettiğimiz yeni eğilim hepimizin işinde yeni boyutlar açtı. Şimdi çok fonksiyonlu olmaya çalışıyor ve birçok parçaya bölünerek iş yapıyoruz. Adına da iş zenginleştirme diyoruz. Ancak Drucker ısrarla bunun görev zenginleştirme değil, aksine görev yoksullaştırma olduğunu, üretkenliği tahrip ettiğini, motivasyonu ve morali tükettiğini söylemektedir.
Geçtiğimiz hafta bir nişan etkinliğine katıldım ve kendi aralarında konuşan iki erkeğin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Biri diğerine iş konusunun ne olduğunu, neden işi bıraktığını soruyordu ve aldığı cevap aynen şu şekildeydi:
"Abi her yeni gelen işi üzerime atıyorlar, 3 kişinin işini yapmak zorunda kaldım. Parasal bir artış olmadığı gibi haftanın 5 günü mesaiye kalmak gece 11'lere kadar çalışmak zorunda kalıyordum. Ne moral kaldı ne de dayanacak hal"
Bizim görev zenginleştirme dediğimiz olgu da buna benziyor biraz. Yukarıdaki işletmeci şu an ayrılan elemanının yerine 3 yeni eleman çalıştırmak zorunda kalıyor. Muhtemelen yaptığını çok mantıklı ve doğal buluyordur. Öyle ya, akıllı adam fazla para ödemeden az işçiyle çok iş çıkarır. Ama gerçekten hesaplayabilse kaybettiği mutlu çalışanlar, yarım yamalak verimsiz işlerle uğradığı kayıplar çok daha fazladır. Şimdi akıl bu tavrın neresinde, yöneticilik neresinde, işletmecilik neresinde söyler misiniz?
Ekonomik ve sürdürülebilir olan az adamla çok iş yapmak değildir. Adamların yaptıkları işi daha konsantre ve verimli yapmasını sağlamaktır. Doküman, raporlama, işleri için daha düşük düzeyli ve maaşlı elemanlar alıp, yetişmiş iş gücünü "atıl kapasiteleri kalsa bile" kendi işlerinde olabildiğince odakta tutmak işletmeyi zarara değil kara götürecektir. Bu yazının esin kaynağı olan Peter Drucker da bilgi ve hizmet işçilerinin verimliliğinin arttırılması için tek çarenin onları uzmanlıklarını gerektirmeyen ve katma değeri olmayan işlerden arındırmak olduğunu söyler.
İşi 150 yıl öncesinden zorlu hale getiren en önemli etken işin çok boyutluluğudur. Örneğin bir 3 boyutlu parça tasarımcısı düşünelim. Bu çalışanın yaptığı projeleri hatasız ve tüm ayrıntıları akıllıca düşünerek tamamlaması çok önemlidir. Ancak onun mümkün olduğunca çok çizimi tamamlaması da önemlidir. Birçok durumda iki boyutu da mükemmelleştirmek imkansızdır çünkü genellikle birbirlerinin aleyhine çalışırlar. Bir de buna adamın mevcut süreçleri iyileştirmesi, yeni fikirler üretmesi, Ar-Ge mantığıyla düşünmesi gibi etkenleri eklerseniz "iyi performans"ın ne olduğunu ve bu tip bir çalışanın "üretkenliğini" yeniden tanımlamanız gerekir.
İşin mizahi anlatımı her zamanki gibi çok daha hızlıca ve kusursuzca yapılaması gerekeni anlatıyor:
Bilim adamlar yıllar süren uzun araştırmaları sonucu üretkenliğin formülünü bulmayı başarmışlar:
C - I + R = P
Bu denklemde;
C = Clarity = Açıklık, netlik, yapılacak işin iyi tanımlanmış olması
I = Interruption = Bölünme, rahatsız edilme miktarı
R = Rested mind = Yeterince dinlenmiş rahat bir akıl
P = Productivity = Üretkenlik anlamına geliyor.
Son derece açık ve net bence :)
* Peter Drucker / Klasik Drucker Kitabı Optimist Yayınları Syf : 173 - 181
** Hatalı uygulama, Tıp için yanlış ve özensiz tedavi
0 yorum:
Yorum Gönder